Adiniz ; Emma
Soyadiniz ; Tylor
Yas ; 23
İstediginiz Kat ve Mevki ; Esrar Dairesi Başkan Yardımcısı
Ornek Rp ;
Sana güveniyorum.
Bu söz onu rahatlatacağına, üzerindeki baskının daha da artmasına neden oldu. Ona güvenilmesini istemiyordu. Ne bu işi yapmayı, ne de kendi soyundan birinin bu işi yapmasını, bu aptal oyunu devam ettirmesini istiyordu. Hayatının geri kalan kısmını aptalca, kendi ilkelerine tamamen ters düşecek bir şekilde kaçarak, saklanarak geçiremezdi. Annesi, bunu yaparak ona ne kadar büyük bir sorumluluk yüklediğinin farkında mıydı acaba? Peki, bunun ne kadar aptalca bir oyun olduğunun? Hiçbir şeyi düşünmeden babasının kendisine anlattığı bu hikayeyi kabul edip, hikayenin yanlış olabileceğini hiç aklına getirmemiş miydi?
Annesine bakmamaya, her zaman olduğu gibi tırnaklarıyla oynamaya başladı. Küçüklüğünden kalma bu alışkanlık, zor durumda kaldığı zaman çok işine yarıyordu. Annesinin yüzüne bakmak, onun o anlaşılması zor ifadelerinde takılmak istemiyordu. Aksine, düşünmek için kafasını toplamalı, bir karar verecekse bunu en ince ayrıntısına kadar düşünerek vermeliydi. Bu işin, tırnaklarla oynamakla olmayacağını anlayıp kafasını kaldırdı.
“Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var sanırım, anne.”
Annesi onu anladığını belirtircesine kafasını sallayıp odasından çıktı. Emma, bir süre kapanan kapıya baktı. Sonra odasını, odasının her köşesini, kitaplarının düzenli bir şekilde dizilişini, askıya asılmış tüm giysilerini, halının ufacık bir simetri hatası olmadan yerleştirilişini, duvardaki panoya yamuk bir şekilde asılmış tüm resimlerini inceledi. Alex, odasına girdiği zaman onları bozmaktan zevk alıyordu. Emma her seferinde düzeltiyor, Alex ise hiç sıkılmadan yeniden bozuyordu. Bunu düşünmenin kendisine acı verdiğini fark etti. Birkaç günü daha vardı herhalde. Şimdi en yakın arkadaşını düşünmenin sırası değildi. Yatağından kalkıp pencereyi açtı, bulutsuz ve güneşli günün güzelliği, içini rahatlatmaya yetmedi.
Düşünmek istemiyordu. Düşünecek bir şey yoktu ki! Yapması gereken şeyi yapacak, o da, itiraz etmeden ailesinin aptal oyununu sürdürecekti. Dikkatini o dakikadan itibaren tek bir şey üzerinde yoğunlaştırmalıydı. Hayatta kalmak. Ve karşıdaki kişiyi de bu işten en ufak zarar vererek uzaklaştırmaya çalışmak. Bu kadarını yapabilirdi. Bilgisi sadece Hogwarts’ta aldığı Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersine dayanmıyordu. Annesi bu konuda onunla yeterince ilgilenmişti. Herhalde, neden onu mükemmelleştirmeye çalışırken bu kadar çaba sarf ettiğini söylememesi, onun için de zor olmuştu. Belki de Emma’nın kabul etmeyeceğini düşünmüştü. Öyle bir seçeneği olmadığı halde, eğer kabul etmeseydi annesinin fazla üzerine gitmeyeceğini, bunun yerine defteri, aile için çok değerli olan o aptal defteri korumaya devam edeceğini biliyordu. Annesinin, bunun için ne kadar yaşlı olduğunu görmemek için kör olmak gerekirdi. Ve zamanı gelince Emma da yaşlanacak, onu kendi çocuğuna bırakacaktı. Peki bırakabilecek miydi? O kadar yaşayabilir miydi ki?
Yatağının altında duran valizini çıkarttı. Birkaç saniye sonra gülme krizine girdi. Valize bakıyor ve gülmekten gözlerinden yaşlar geliyordu. Ağzı ağrımış, karnını tutmaktan iki büklüm olmuştu. Üstelik ses çıkarmamak için uğraştığından boğazı acıyordu. Gözlerinden yanaklarına akan yaşları silip valizi bir hareketle yatağının altına itti.
Sırt çantasına birkaç kıyafet koydu. Sonra yatağın üzerinde duran, annesinin az önce her şeyi anlatmadan önce getirdiği ince defteri alıp çantaya koydu. Bu kadar hafif ve değersiz görünen bir şey için buradan kaçmak zorunda olduğuna inanamıyordu. Bu nefret ettiği şeyi korumak için bu kadar uğraşması gerektiğine de.
Bir an önce evden çıkıp Gringotts’a gitmeliydi. Tüm parasını çektikten sonra Bakanlığa gidecek, bu saçma şey için işinden de olacaktı. Gözlerini kapatıp derin derin nefes aldı. Kaçış… Bu kelimeye kendini alıştırmalıydı. O ana kadar hiçbir şeyden kaçmamış, gerektiğinde en istemediği zamanlarda bile sorunlarıyla yüzleşmiş olan Emma’ya bu, öyle zor geliyordu ki…